7 Ağustos 2008 Perşembe

Medya: Deformasyon ve Dezenformasyon


Dünyanın her yerinde toplum üzerinde siyasetten daha güçlü bir etki bırakan kurum olarak akla ilk gelen medyadır. Zira medya hem yerel hem de küresel bazda ortalama insanın fikirlerinin oluşmasında en etkili faktördür. Dolayısıyla medyadaki bozulmanın insanların günlük yaşamına sirayet etmeyeceğini düşünmek her şeyden önce saflık olur.



Ülkemizde de medya şu günlerde önemli sınavlardan geçiyor. Çünkü kutuplaşmanın iyice ayyuka çıktığı toplumumuzda, medya da hem kendi içinde kutuplaşıyor hem de toplumsal kutuplaşmaya da çanak tutuyor. Ama bunun yanında haberlerde yanlış bilgilendirmenin de olması bazı şeylerin kasıtlı olarak yapıldığı fikrini getiriyor akıllara. Aklıma gelen bu yanlış bilgilendirme konusundaki en güncel örnekler, geçtiğimiz hafta Antalya'nın Serik ve Manavgat ilçelerinde çıkan ve 6 gün boyunca söndürülemeyen orman yangınları esnasında 2 gazetede çıkan benzer haberler. Söz konusu iki haberde de Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, yangınlar esnasında İzmir'de olması sebebiyle eleştiriliyor ve kendisine ''Bari sönmesini bekleseydin Başkan!'' şeklinde veryansın ediliyordu. Buram buram popülizim kokan bu haberlerin arkasındaki maksat nedir tam olarak bilmiyorum. Tek bildiğim Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı'nın Serik ve Manavgat'ta çıkan orman yangınlarıyla alakalı olarak yapacağı bir şeyin olmadığıdır. Hani en fazla Antalya'dan itfaiyeyi yollayabilir o kadar. Belediyenin yönetim alanında olmayan bir bölgede çıkan yangında yapacağı şeyler bununla sınırlı. Yangın konusunda asıl insiyatif kullanması gereken kişi Antalya Valisi'dir. Fakat medyamız işin kolayına kaçarak, sanal tepki odakları yaratarak, yıllardır süregelen yanlış bilgilendirmeye dayalı popülist haber yapma politikasına devam etmiştir. Ayrıca Menderes Türel'in AKP'li olması bile bazı medya organları için böyle bir haber yapma sebebidir.



Yukarıdaki olay ufak bir örnek olarak geçiştirilebilir. Fakat Güngören'deki bombalı saldırının failleri konsundaki bulanıklık ise medyadaki bozulmanın en somut örneği. İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın saldırının faillerinin yakalandığını açıklamasının ardından, failler hemen mahkemeye çıkartılıp tutuklanmıştı. Ancak tutuklamalarının ardından, mahkemenin bu kararının gerekçesi olarak sanıkların terör örgütüne üye olmasını gösterdiği ortaya çıktı ve akıllara şu sorular düştü: ''Eğer bu kişiler bombalama eylemini gerçekleştirdiyse,mahkeme neden onları bu gerekçeyle tutuklamadı? Yok gerçekleştirmedilerse,asıl suçlular kimler? Neler oluyor, ne örtbas ediliyor?''. Bu sorular akıllara geliyor ama bazı yayın organları ise bulanıklığa rağmen suçluların ifadelerinden alınma pasajlarla haberler yapıyor. Kimi köşe yazarları bu doğrultuda yazılar yazıyor. Bulanıklığın ardını görmeye çalışanlar ise oldukça az. Şu ana kadar gözlemlediğim kadarıyla sadece Taraf,Milliyet ve Vatan bu noktaya dikkat çeken gazeteler. Özellikle Taraf şu günlerde bu konuya oldukça ağırlık veriyor. Sisli bir vadide olmamıza rağmen, bazı gazeteler her şeyin son derece berrak olduğunu iddia ederek eksik bilgilendirmeye devam ediyor. İşin ilginci bu davada Hükümet'in her dediğine kafa sallayan medyanın bir kısmı, Ergenekon davasında bazı medya organlarını hükümet borazanı olmakla suçlamaktan geri de kalmamıştı. Bu oynak yayın politikaları dahi ortada garip şeyler döndüğünü düşündürtmek için yeterlidir.

Ülkemizde,medyanın büyük bir kısmı kendini vasata sabitlemiş durumda.Ortalamayı aşmak için çaba sarfeden çok az. Hakiki demokratlar ise toplasak bir elini parmaklarını geçmez ancak elimizi sallasak bir sürü "kendine demokrat"a çarparız. Böyle bir ortamda deformasyon ve dezenformasyonun olmayacağını umut etmek ise Pollyannacılık oynamaktan başka bir şey değildir.



Bizim burada yazmak istememizin bir sebebi de bu ülkede ve medyada gördüğümüz çarpıklıkları dile getirmek. Dolayısıyla biraz ağır gibi görünse de işe kafadan medya eleştirisiyle girmek istedim.İlk yazı dolayısıyla kusurlarımızı gördüyseniz affola...

Hiç yorum yok: